Tevhîdin Hakîkati İbâreye Sığmaz

Büyük mürşidlerimizden Azîz Mahmûd Hüdâyî Kaddesallahu Sırrahu'l-Fettâhî Hazretleri buyuruyorlar ki :
Bilesin ki tevhîd, ya lisânî ya da 'ıyânîdir. Lisânî tevhîd, sahîh i'tikâda bağlıdır. Lisânî tevhîd ehli iki kısımdır. Bir kısmı sırf taklîdde kalıp tahkîkin hudûduna ulaşamayanlardır ki bunlar mü'minlerin 'avâmıdır. Bir kısmı da naklî ve 'aklî delîl ve hüccetlerin eteğine tutunarak taklîdin hudûdunu geçdikleri halde, şuhûd ve 'irfân ehli gibi, keşf ve 'ıyânın nûruna erişememiş olanlardır. 
Tevhîd-i 'ıyânîye gelince, bu da merâtib üzeredir. Bu mertebelerden birincisi, tevhîd-i ef'âl, ikincisi, tevhîd-i sıfât, üçüncüsü, tevhîd-i zât mertebesidir. Tevhîd-i ef'âle mazhar olan kimsenin 'alâmeti, tevekkül ve i'tisam, tevhîd-i sıfâta mazhar olan kimsenin 'alâmeti, rızâ ve teslîmiyyet, tevhîd-i zâta mazhar olan kimsenin 'alâmeti ise, mahv ve yoklukdur zîrâ Hakk'da fenâ bulmuşdur.
Tevhîdin hakîkati, söze de yazıya da sığmaz. İbâre yoluyla beyânı mümkün olmayan bu hakîkatı işâret yoluyla beyân edenler arasında dolaşan sözlerden biri, "Tevhîd izâfetleri kaldırmakdır" sözüdür. Büyüklerden bazıları da, "Tevhîd, hadesi ıskât, kıdemi isbâtdır" demişlerdir. Ebû Abdullah el-Ensârî, kendisine sôfiyyenin tevhîdden ne kasdettiği sorulduğunda, şu cevâbı vermişdir : "Vâhid'i hiç bir kimse tevhîd edememişdir zîrâ her kim O'nu tevhîd ederse tevhîdi inkâr etmiş olur. O'nu tavsîf ederek yapılan tevhîd, Vâhid'in hükümsüz kıldığı bir 'âriyetdir. Tevhîd, ancak O'nun kendi kendisini tevhîdidir. Tavsîf de, O'nun kendi kendisini tavsîfidir" 
Ey merd-i meydân-ı hakîkat ver haber ankâ nedir
Ol lâ-mekânın kâfına vâkıf olan yektâ nedir
Çünki hicâb-ı vasl-ı Hakk sâlik olana "lâ" imiş
"Lâ"dan kinâye edilen ma'nâ nedir "illâ" nedir
Previous
Next Post »