Sevgili Neşeli Günlük 25119


Blogumu ziyaret eden, koleksiyonun değerli bir parçası olmaya aday, sen şahane okuruma, bu tekli günde kucak dolusu sevgiler ve güleryüzlü merhaba'lar! Çay mı istersin, kahve mi? İstersen limonatam da var. Öyle market ürünü değil, hakiki, kendim yaptım. (Aslında çayımın bardağı sarı renkte ve sadece bir çağrışımın gevezeliğiyle meşgulüm.) Tekli günler, bloga gelip yazdığım zamanı işaret ediyor. Süreçleri bir sisteme oturtmak bence faydalı oluyor. (Pazartesi yazmadım ama, neticede o da tekli gündü. Ah doğru, pazartesi günleri buranın kepenklerini indiriyorum.) Kıskanmasınlar, biraz da çiftli günlerden söz edeyim. Uygulamaya geçebilmiş bir şey yok gerçi, fakat teorisi sağlam. Tekli günlerde blogumu yazacağım, çiftli günlerde diğer bloglarda dolaşacağım. Bu ara komşularımı çok savsakladım, yarın söz. (Savsaklamada sürekliliğin sözü değil elbet, yarın misafir terliğimi çantama atıp ev ev gezineceğim.)
****
Dağınık bir insanım. Fiziksel ortamım da böyle, zihnim de, hayallerim de. Bazen "sadeleşme" konusuna takılıyorum, ama çok geçmeden ayağımı kurtarıp karışıklığımın içinde boğulmaya devam ediyorum. Benimle birlikte anılması gereken birincil sözcükler arasında herhalde şunu saymazsam bana kırılır: "Çok!" Yapmam gereken ancak sürekli ertelediğim çok'larım var. Bugün yapmak istediğim, henüz başlamadığım çok'larım var. Aldığım, fakat okumadığım çok'larım var. Yazdıkça çoğaltabilirim çok'larımı. Acaba bir yerde bir "yeniden başlatma" tuşu olsa onu kullanmak ister miydim? Hayır! Ben böyleyim; eksiğiyle, fazlasıyla. (Tabii ki bazı hoş karşılamadığım özelliklerimi değiştirmek ya da iyileştirmek de adını andığım veya anmadığım çok'larımdan biriyle ilişkili.)
***
Beyaz ışığı bir türlü sevemedim. Özellikle akşamları beni iyice yoruyor. (Gündüz vakti ışıkla ne işim var ki! Güneş'le birlikte yaşamamız ne büyük şans!) Buna rağmen hâlâ gün ışığı renginde bir lamba alamadım. Üstümdeki şey bembeyaz bulutlar değil maalesef. (Yine de şükür; karanlıkta olmadığım ve karanlıkta olmadığımı görebildiğim için.)
**
Bundan önceki üç paragrafta zamanı yönetememekten, dağınıklıktan ve beyaz ışıktan söz ettim. Birbirini bütünleyen çirkinlikler gibi duruyor. Çirkinden laf açılıyorsa "güzel" diye bir şey de vardır. Dolayısıyla karşıtlıklar bazen iyidir. Bazen. Bence konu güzelin etrafında dönüyor diye çirkini anmaya gerek yok. Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele. Bu söz sana neyi ifade ediyor? Bence "hareket"in tanımı. Hareket, içinde güzelliği saklar. Güzel, hayatı oldurur.
*
Nefes aldık, ciğer hareket etti, yaşadık.


sana1soru: En sevdiğin şarkılaştırılmış şiir hangisi?

Neşeli sevgilerle,
Mutlu Anlar Koleksiyoncusu
Previous
Next Post »