Elalem




Ne evlilikler var bizim ülkede. Birçok evli kadın çaresizlikten evli kalıyor. Özellikle kapalı ailelerde. Muhafazakarlarda. Ayrılsa kadın anne babası kabul etmiyor. Ya da ekonomik gücü olmuyor kadının. Böylece evli kadınlar acıya alışıyor. Bir anlamda olgunlaşıyor. Bergen varmış ya bir zamanlar. Kahrediyor beni hayat, acıların kadınıyım, dermiş.

Zaman geçince acıyı da unutuyorlar. Kendini daha iyi anlıyor kadın. Erkek ise gelişmiyor zaten, aynı kalıyor. Bu ailelerin çocukları da anne babaları sayesinde neredeyse birer psikolog oluyor. Bu şekilde yaşayan evli kadınlar zaman zaman eşlerine sinir olsa da yapacak bir şey olmuyor. Kırılma noktaları geçmiş oluyor artık. Hatta, eşi erken ölsün diye bekleyen kadın da çok. Böyle kadınların derler ya yazsan hayatı roman olur. Yaşam kalitesi düşer, bedenleri hastalanır.

Tartışmalar çok olur, durup dururken kavga çıkar. Erkekler genelde düşüncesiz oluyor bu evliliklerde. Kadın, psikolojik olarak çöküyor. Belki erkek, kadını kendi gibi biraz dengesiz yapmak istiyor. Halbuki çocukların sağlıklı anneye ihtiyacı vardır. Belki erkek gitse, kadın kendi parasını da kazanacak, çalışacak. Böyle kadınların tek arzusu, çocuklarının, özellikle kızlarının hayırlı evlatlarla karşılaşması oluyor. Kendileri hayattan düştüğü için bari çocukları iyi olsun isterler.

Böyle kadınların kendini sevmemesi, değersiz hissetmesi normal. Çünkü aslında erkeğin gözünden kendini sever kadın. İnsanlara mutsuz olduğunu söyleyince de kimse dinlemez, sevmez. Ruhu hasta olur. İçi hasta olur. Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar kitabındaki Hikmet Benol’un kadın versiyonu gibi olur. Mahalle baskısı, derler ya, elalem hapishanesi. İnsanımız, boşluktan başkasının hayatına takar kafayı. Fesatlık çok.

Kötü evlilikler yaygın olsa da yine de evlenin derler büyükler hep. Okul bitse de, okusa da, kurslara gitse de bir kız, çevre ondaki yaşama sevincini öldürür. Toplum, kültürlü kızı önemsemez de illa evlen der. Eş eş. Sanki, karnını onlar doyuruyordur kızın da sürekli baskı yaparlar. Özellikle küçük şehirlerde böyle bu. Bu şekilde hastalıklı sevgilere, hastalıklı evliliklere zorlarlar insanı.

Halbuki, Cemil Meriç’in dediği gibi kitap zekayı kibarlaştırır. Altının değerini de sarraf bilirmiş.
Previous
Next Post »