Belgeselden Bloga: Ah Canım Naledi


Hemen ardındaki duvara asılı değildi. Her ne kadar yıllardır hiç hareket etmese de salonun içinde oradan oraya gidebilme özgürlüğünü elinde tutmak istiyordu; bu yüzden bir ünitenin üstüne kurulmuştu. İşte bir kez daha vazifesini yerine getirmek için sabırla bekliyordu. Mavi gözleriyle bana bir bakış attı ve kumandayı işaret etti. Tuşlar birer hane ise elimde bir mahalleyi tuttuğumu söyleyebilirdim. Kapılardan birini üst üste birkaç defa tıklattım ve sonunda aradığım kanalı buldum. Yayın akışında görünce dikkatimi çekmişti; zamanın bu dilimini belgesel izlemeye ayıracaktım.
****
Yakın geçmişte fillerin otçul hayvanlar olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Et yiyen bir insan olarak bu devasa canlıların ota yönelmelerine saygı duymuştum. Bu bilgi aynı zamanda onlara dair bildiklerimin ne kadar sınırlı kaldığını da düşündürmüştü. Dolayısıyla akışta "Naledi: Bir Yavru Filin Öyküsü" adında bir belgesel yayınlanacağını gördüğümde heyecanlandım. Onlar hakkında bilgi edinmek için keyifli bir fırsat olacaktı; ne de olsa konu "yavru bir fil" üzerine geçecekti. Bütün canlıların yavruları tatlıdır, öyle değil mi? Neşeli bir belgesel ufukta görünmüştü.
***
Film başladığında Naledi henüz ortada yoktu. Doğması için gereken 22 ayı tamamlamak üzere gün sayıyordu. Bunca zaman dünyaya çıkmak için bekleyen fil, yeryüzüne ulaştığında sadece birkaç denemeden sonra dört ayağının üstüne basarak yürüyebildi. Tabii her şey bu kadar "basit" ve "çabuk" olmuyordu. Anladım ki hayat bir fil için sürekli nehir kenarında, hortumuyla su çekip onu püskürterek oynanan bir oyun gibi neşeli geçmiyor. Ancak Naledi nispeten şanslıydı; çünkü onunla ilgilenen ve fillerden anlayan bir takımın arasında yaşıyordu. Filler "rehabilitasyon merkezi" diyebileceğimiz bu alanlarda doğal yaşamdan tamamen koparılmadan uzman kişilerce hayatta tutulmaya çalışılıyor. Sirklerde bitap düşmek, avlanmak gibi çeşitli kötü senaryolara maruz kalmış filleri aklına getirebilirsin. 
**
Afrika'da fil nüfusunun son yıllarda belirgin ölçüde azaldığını öğrendim. Bunun sebebinin ise fillerin karakteristik dişleri olduğunu anladım. Fil dişi, dünya genelinde önemli bir ticaret unsuru ve sırf dişlerini alabilmek için her yıl çok sayıda file acımasızca saldırılıyor. Belgeselde her 15 dakikada bir filin öldürüldüğünü duyunca çok üzüldüm. Bazı ülkelerde fil dişi ticaretini önleyen yasalar çıkarılsa da bu ticaretin dünya üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu araştırmak lazım.
*
İnsan doğanın bir parçasıdır, onu mahvedecek üstünlükte bir özne değil.


sana1soru: "Öğrenmek" eylemini hangi renk olarak algılıyorsun?

Neşeli sevgilerle,
Mutlu Anlar Koleksiyoncusu
Previous
Next Post »