Büyükler İçin Eylülsel Masallar - Fırtına (4)


Yüzlerce yıllık derin bir uykudaydım. Bir toprağın içine hapsedilmiştim. Gömülmek değildi bu, sanki şefkatli bir el üstümü örtmüşçesine çamura bulanmıştım. Geçen uzun zamanda kurumuş, neredeyse taşlaşmıştım. Sahibini yitirmiş, gözden ırak bir fasulye bahçesi gibiydim. Sonra bir gün, nasıl olduysa bir mucize gerçekleşti ve topraktan doğdum. Kaybolmaya yüz tutmuş fasulye taneleri artık bedenimden uzak da olsa içimde hâlâ canlılığını koruyan birkaç salkım vardı.
****
"Konuşmak söz konusuysa susmak bir tercihtir." demiş ve akabinde derin bir sessizliğin içine bırakmıştı kendini. Çıktığı toprağı umursamıyor, hangi zamanda olduğunu bilmemek onu yormuyor, baktığı yüzlerin bitaplığından bile etkilenmiyordu. Daha da önemlisi gördüklerinden şahsına yönelik bir çıkarsama yapmıyordu. Sadece yaşadığı anın varlığından haberdar ve bir sonrası hiç olmayacakmış gibi tuhaf bir huzurla nefes alıyordu. Bir süredir bilinmez bir diyarda üç kişi yaşıyor ve birimiz hiçbir şekilde fikrini beyan etmiyordu. Düşünmemek, aklımın kabul edebileceği bir eylemsizlik hali olamazdı. Çünkü hep mutluluğu aradım ve deneyimlerim sonucu bu kalbî duygu için ön koşulun "düşünmek" denilen meşakkatli iş olduğunu anladım.
***
Sesi bulunduğumuz yere varla yok arasında ulaşan bir kuşun kanat çırpışlarını hayal ediyordum. Su dolu bir bardağa mürekkepli bir fırçanın dalışı gibi umut aşılıyordu havaya. Büyülenmemek ne mümkündü! İç sesim, Okaliptus Sihirbazı'nın konuşmaya başlamasıyla dağıldı. "Yaşardık eskiden, yani sahiden yaşardık, okaliptus ağaçlarının altında, nehrin kıyısında. Zaten bu yüzdendi okaliptus ağaçları; suyu çok severlerdi. Nehir buharlaşıp göğe karışır, kubbede oyunlar oynanır, yağmur düşer ve hayat olur onlara. Gök, bereketi düşlemese de nehirden çekerlerdi hayatı; ama pek kimse bilmez ki onlar oyunsever ağaçlardır. Okaliptuslar henüz varken, yani biz daha o çağın dışına çekilmemişken, dağın arkasından, yamaçlardan başlamışlardı ağaçları kesmeye ve önünde sonunda sıra onlara da gelecekti. O zaman ne yaptığımızı hatırlıyor musun Mutlu Anlar Koleksiyoncusu? Her neyle meşgulsek öncesinde, sonrasına da onu taşıyorduk sessizce. Yaşananları umursamayan, erdemli duygulardan arınmış, kaba et parçalarından farksızdık."
**
"Kaba et parçalarından farksız, erdemli duygulardan arınmış, yaşananları umursamayan birer sakindik belki de en telaşlı olmamız gereken yerde." Bu sözleri, toprağından kurtulduğundan beri sadece bir tek cümle sarf etmiş yeni arkadaşımız söylüyordu. Bir sihre dokunmuş gibi çözülmüştü dili. "'Okaliptus Sihirbazı'nı da beni olduğu gibi tanımamıştın, değil mi? Üçümüz de aynı mahallede yaşıyorduk. Aynı ağaçların gölgesine sığınmış, aynı nehrin suyunda yıkanıyorduk. Fiziksel gerçekliğimiz ortaktı da hissiyatta buluşamıyorduk, insanların çoğu gibi. Sen tanırsın beni müzisyen; ellerin kadar hassastır yüreğin, mutluluğu diline pelesenk edenlerden açıktır gönlün." Başını sallayarak onaylamıştı Okaliptus Sihirbazı, bense çoktan dışında kalmıştım her şeyin.
*
Parmaklarım zihnimle anlaşmış, arkamdan iş çeviriyorlar; şaşırmayı da sevmek kadar çok önemsiyorum.

(TÜM BÖLÜMLER İÇİN TIK TIK.)

Not: Toplam 5 bölümdür.


sana1soru: Maddiyat mı, yoksa maneviyat mı?

Neşeli sevgilerle,
Mutlu Anlar Koleksiyoncusu
Previous
Next Post »