Metro 2033 (Metro #1) - Dmitry Glukhovsky | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Metro 2033
Seri: Metro #1
Sonraki Kitap: Metro 2034
Yayınevi: Panama Yayınları
Sayfa Sayısı: 568
Baskı Yılı: 2010
Goodreads Puanı: 3.98  (24,179 Oy)


Arka Kapak Yazısı
   Moskova Metrosu'ndaki Sırrı Keşfetmeye Hazır mısınız? Rusya'da 1 Milyon Kişi Okudu, 25 Dile Çevrildi Haritalarıyla.

   Yıl 2033...Nükleer savaş sonrası enkaz haline gelen dünyada insan soyu neredeyse tükenmiş, radyasyon yüzünden kentler yaşanamaz halde. Hayatta kalan birkaç bin kişi yeraltına, dünyanın en büyük nükleer sığınağı olan Moskova Metrosu'na sığınıyor.

   Burası insanoğlunun son kalesi.

   Yeraltındakiler için en büyük tehlike Karaderililer. İstasyonlar mini devletlere bölünmüş. İdealler, dinler, temiz su filtreleri gibi nedenlerle bir araya gelmiş halklar. Duygular yerini içgüdülere bırakmış.

   Tek bir amaç var: Ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak.

   Genç Artyom'a yaklaşmakta olan karanlık tehlikeye karşı halkı uyarması için Metro'nun kalbi, "Polis" istasyonuna gitme görevi verilir. Metro'nun kaderi belki de tüm insanlığın kaderi Artyom'un elindedir artık.

   Moskova metrosu, romanda anlatıldığı gibi labirente benzer, büyüklüğü ve hatları tam olarak bilinmeyen bir gizemdir. Metroda, devlet ve gizli servislere ait yüzden fazla gizli yeraltı sığınağı bulunur. Sovyetler Birliği döneminde liderleri korumak ya da ülkeden kaçırmak için yapıldığı söylenen Metro-2, Moskova metrosunun bir parçası ve en ünlü efsanelerinden biridir. Esin kaynağı olduğu çok sayıda mit ve şehir efsanesi vardır.


Yorum
   Merhaba sevgili kitap severler! Yepyeni bir kitabın daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çoğunuzun bir yerlerden ismini duyduğunu düşündüğüm, ünlü bir kitap bu: Metro 2033. İsminden de anlaşılacağı üzere günümüz dünyasından çok farklı yıllar sonraki dünyayı konu ediniyor. Gerçi böyle kuru kuru da tanımlamamak lazım kitabı. Dünyanın bundan yıllar sonraki halini ve basit bir yeraltı distopyası beklerken, içinde siyasetten tarihe, bilim kurgudan fantastiğe, gerilimden polisiyeye kadar bir çok karışık türün örneklerini barındıran bir kitaptır kendileri. Kitap “turşu” gibi olmuş tabiri caizse, yazar ne bulduysa katmış kurgunun içine. :)

   Olaylar Moskova metrosunda geçiyor. İnsanların sebep olduğu kirlilikler ve radyasyon sonrası yeryüzünün yaşanılmaz hale gelmesi üzerine insanlar radyasyonun ve dünyada radyasyon sonrası mutasyona uğrayan varlıkların olumsuz özelliklerinden kaçmak üzere yeraltı metrosuna sığınırlar ve kendilerine orada yepyeni bir dünya kurarlar. Yeryüzünden mümkün oldukça şeyi ise yanlarında götürürler yaşamlarına devam edebilmek için. Yaşamak için yiyecekler, beslemek ve yararlanmak için hayvanlar ısınmak için sobalar ve odunlar… Buna rağmen yanlarında götüremedikleri şeyler de vardır. Örneğin; güneş ışıkları, tertemiz oksijen, ağaçlar… Ancak yeryüzünde onları bekleyen tehlikenin yanı sıra yeraltının karanlık dünyasında da birtakım tehlikeler insanları rahat bırakmamaktadır. İstasyonların koruyucusu olarak görevlendirilen savaşçılar, bir yandan yeraltı tünellerine sızarak onları öldürmek isteyen yer üstü canavarlarına karşı mücadele verirken bir yandan dilden dile dolaşan ve efsane mi gerçek mi olduğu bilinmeyen karanlık tünellerde yaşayan ruhlar, dev sıçan ve solucanlar gibi değişik mutasyona uğramış yaratıklara karşı savaşmaktadırlar. İşte tüm bu paranormal olayların tam ortasında, önünde çok önemli bir görev ve yeraltı dünyasını kurtarmanın sorumluluğunu sırtlanmış bir kahraman olan Artyom bulunmaktadır.


   Hikayeyi kısaca özetledim. Baş karakter olan Artyom’un iç dünyasının kitapta çok güzel aktarıldığını söyleyebilirim. Onun korkuları, iç dünyasında yaşadığı şaşkınlıklar, sorular, kafa karışıklıkları, rüyaları çok güzel tasvir edilmiş. Ancak yine de karakteri çok benimseyip sımsıkı bağlanamadım ve bu yüzden kitabı içime sinerek okumadım pek. Başlarda güzel ve gizemli bir kitap olarak ilerliyor. Kitapta en arka ve en ön sayfada metro istasyonunu gösteren detaylı bir harita var. Buna bakarak kitabı ve karakterlerin yaşadığı maceraların nerede nasıl geçtiğini gözünüzde canlandırmak daha kolay oluyor. Bu kitabı orijinal kılan bir yön olmuş. Ancak yine de kitapta çok karmaşık gelen, anlamakta zorlandığım ve birkaç kez okuduğum yerler oldu. Sanırım yazar kafasında bir dünya yaratmış ve bu dünyayı gerçek dünya ve gerçek dünyadaki yıkımlar, savaşlar, siyasi bölünmelerle kitaptaki dünyadaki karakterler ve çatışmalarla alegorik yolla özdeşleştirmeye çalışmış. Siyasi yönü de ağır basan kitap bu yüzden Metro. Ancak bunu biraz karmaşık olarak yaptığı için kitapta kimler kimin düşmanı, olaylar neden farklı yerlerde farklı işlenmiş okurken insan anlayamıyor. Gerçi yazar bunu daha açığa kavuşturmak için sayfa altlarına dipnotlar serpiştirerek çaba sarf etmiş ama yazarın vermek istediği mesaj için yeterli olduğunu düşünmüyorum. Mutasyona uğramış canavar fikrinde bir sorun görmesem de yazarın çok fazla fantastik ögeye başvurmuş olması da biraz itici geldi bana. Yine de dünyanın olası sonunu, nükleer felaketi ve yeraltı dünyasını çok iyi kurguladığını düşünüyorum.


   Kitapta üçüncü bakış açılı anlatım vardı çok akıcı olmasa bile güzel bir dili vardı. Bazı yerlerde okurken kopukluk hissettim özellikle diyaloglar arasında bağlantı sorunları oluyordu. Kitap belli yerlerde çok meraklandırıp akıp gidecek kadar sürükleyici, belli yerlerde ise tıkanıp kalıyor ve bir türlü ilerlemiyordu. Kitaba vereceğim puan konusunda da kafam karışık bu nedenle. Ancak sonu farklı ve merakta bırakacak şekilde bitti. Hem iki kitabı birden almıştım bu yüzden ikincisini de en kısa zamanda okurum diye düşünüyorum. Karmaşık, farklı ve özgün bir distopya sevenler için önerebileceğim türden bir kitap. Herkese bol kitaplı günler. :)


Alıntılar
Kim bir ömür boyu karanlığa bakacak kadar cesur ve kararlıysa, ilk umut ışığını o fark edecektir.
İnsanoğlu, diğer canlılardan çok daha iyi bir katildi.    
 Zaman bir cıva gibidir: Onu küçük parçalara bölmeye kalktıkça, anında yeniden toparlanacak, bütün haline gelecek ve şekilsiz bir hal alacaktır.  
Bazı şeyler vardır ki, yapmak istemezsin, bir daha yapmamaya yemin edersin, kendine yasaklarsın ama sonra her şey kendiliğinden oluverir. Üzerinde daha fazla düşünmeyi beceremezsin, düşünme merkezin iyice boşalmıştır, geriye sadece kendini hayretle izlemek kalır, suçun olmadığına inanmışsındır ve sonra her şey kendiliğinden yaşanır.
İnsanı tek şey çıldırmaktan kurtarabilirdi: Bilmemek.
Ölüm korkunç değildi, korkunç olan onu beklemekti.
İnsanlar ona göre karmaşık bir makineydi; önce gıda ürünlerini yok eden sonra da bok üreten bir makine…


Puanım
 
Previous
Next Post »