TUTKULU ŞAİR SYLVİA PLATH


“Sadece içimde susmak istemeyen bir ses olduğu için yazıyorum.”
– Benim hayatımın amacı ne ve onunla ne halt edeceğim? Bilmiyorum ve korkuyorum.
 Asla istediğim bütün kitapları okuyamayacağım; olmak istediğim bütün insanlar olamayacağım ve yaşamak istediğim bütün hayatları yaşayamayacağım.
 Kendimi istediğim bütün becerileri edinecek kadar eğitemeyeceğim. 
Bunları neden istiyorum? 
Hayatımda mümkün olan zihinsel ve fiziksel tecrübelerin tüm renklerini, tonlarını ve çeşitlerini tatmak ve hissetmek istiyorum.
 Ve korkunç derecede sınırlıyım… 
Uğrunda yaşayacağım çok şey var, yine de anlaşılması mümkün olmayacak kadar hasta ve üzgünüm.”

Sevgili okuyucular, nasılsınız? 
Fark ettiğiniz üzre, hümanist yönümün de ağır bastığı şu günlerde çok hassas ve alınganım, nerede yaralı bereli sanat dostu var bulup buluşturup onlarında yaralarını sarma derdiyle dertlenmiş durumdayım. 
Hassas sanatçılar, edilgen ve özgürlüğüne düşkün hırçınlar, naif ve ince düşünürlerin hepsi radarıma girmiş durumda. 
Böyle yaşam öyküleri olan insanları daha çok seviyorum çünkü hayatı düşünmeden korkusuzca özgürce yaşayabiliyorlar. 
Tutkuyu en derinde hissedip, gerçek acının ağusunda yüreklenebiliyorlar. 

Bu sebepten en çok da şiiri sevmem nedeniyle Sylvia Plat'cığımızı da  unutmadan şuracığa eklemek istedim. 
Erkeklerden veryansın gelecek eminim  yeni yazı'da sizleri  de unutmuyorum emin olabilirsiniz. 

Ne kadınlar hayatlarından fazla ödün versinler, nede erkekler kendilerini ezen kadınlara müsaade etsinler, hayat çok güzel eşit derece de güzel, eşit derece de parlak ve eşit derece de heyecan verici.

Buyrun  hepiniz romantik, nostaljik hassas şairimizin ironik yaşam öyküsünü dinlemeye..

Sylvia Plath, yaşamı boyunca sırça fanusundan kurtulamamış taze bir ölü ve  aynı zamanda öfkeli, zeki bir şair olarak yaşamını tamamlamıştır. 
Ama her şeyden önce bir kadındır kendisi.
 1932’de Boston’da doğmuştur.
 Kendisi küçükken  daima disiplinli, yetenekli ve çalışkan bir öğrenciydi.
Küçük yaşta  daima mesafeli olan babasını kaybetmiştir.
  Bu ani ölüm maddi sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. 
Eşinin yokluğunda ise anne Plath çocuklarından daima en iyisini istemiştir.
 Bu da Sylvia’nın ruh halinin giderek kötüleşmesine sebep olmuştur.
  Bu ruh hali onu 23 yaşında yüksek dozda uyku hapı alarak intihar etmeye sürüklemiştir.
 Babası ile ilişkisinin sorunlu olması şiirlerinde ‘baba’ imgesine fazla yer vermesine neden olmuştur. 
‘Babacığım’ şiirinde babasını acımasız biri olarak göstermiştir.
 Aslında tüm bu öfke babasıyla ilişkisinin yankısı değil onu erken kaybetmenin de bir yankısı olmuştur.
İntiharından önce yazdığı ‘Babacığım’ şiirinin son dizeleri artık Sylvia’nın öfkesinde doruk noktasına ulaşmıştır.

‘Baba, baba, seni piç/ Artık seninle işim tamamen bitti.’

Şiirin son dizesinde Sylvia’nın kelimeleri belki de intiharının bir habercisidir.  ‘Artık seninle işim tamamen bitti’ derken ölmekten bahsetmişti ve bu ölüm babasına olan öfkesini dindirecek tek şeydir.
Plath, hayatının aşkı, ünlü İngiliz şair, yazar ve çocuk edebiyatçısı Ted Hughes ile 1956’da tanışır.
 Hughes, Sylvia için hem bir kaçış ve sığınma noktası hem de çıldırtıcı bir deneyim olacaktır.
 Dönemin en iyi şairleri arasında görülen Hughes ile Plath tanıştıkları yıl evlenirler. Evliliklerinin ardından Boston’da yaşamaya başlarlar.
 Plath, hamile kaldıktan sonra ise İngiltere’ye geri dönerler.
 Plath ve Hughes, Londra’da kısa süre yaşadıktan sonra North Tawton’a yerleşir. Çiftin, Sylvia’nın kıskançlık krizleriyle başlayan sorunları bu döneme tekabül eder ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra Plath Londra’ya geri dönerek boşanma işlemlerini başlatır.

İkilinin iki çocuğu olur.
 Ancak Ted, Sylvia’yı daima ihmal eder ve aldatır.
 Ted Hughes’la evlendikten sonra Sylvia kendisini yaratıcılık açısından oldukça gerilemiş ve kısıtlanmış hisseder.
 Hayatının aşkıyla evlendiğini zannederken bir anda kendisini evde çocuklarına bakan, dışarıda gezen kocasını bekleyen bir kadın olarak bulur.
62 yılında ilk çocuğun doğumunun ardından Sylvia ve Ted’in arası, ihanet sebebiyle açılır. İhanetin başrolünde Assia Wevill yer almaktadır. Şair olan Assia ve eşi David Wevill çifti, 1961’de Plath ve Hughes çiftine komşu olur. 
Ted ile arasında başlayan çekim çok geçmeden bir ilişkiye dönüşür. Hughes’ın aldatmalarından bunalmış olan Plath için bu ihanet bir nevi bardağı taşıran son damla olur.
İkisinin de şair oluşu ilerleyen zamanlarda birbirlerine karşı büyük rekabeti beraberinde getirmiştir.

Bu dönemlerde Sylvia’nın kıskançlıkları evliliğini uçuruma sürüklemiştir.
Sırça Fanus isimli tek romanında yaşamını kaleme almıştır.

Sırça fanus imgesi aslında onun yaşadığı dünyayı kastetmekteydi.
Kadınlığını, intiharlar girişimlerini, acı dolu gençliğini doldurduğu koca bir dünya… 
Yazdığı romanında tazelenmek, yenilenmek gibi kavramlara çok sık yer vermiştir. 
Hatta romanın sonlarına doğru ölüm ve ölümü anımsatan kelimeler daha da artmıştır.
Bu kelimelerin artışı kitap bitmeye yaklaştıkça onun da ölümünün yaklaştığı anlamına mı geliyordu?
Sylvia zaman ilerledikçe o, fanusun içinde sıkışıp kaldığını fark etmişti.
Fanusun kırılmasıyla   ölmüş olacak  ve  asıl yaşamak istediği hayalinde ki yaşama kavuşacaktı.


Sylvia 11 Şubat 1963 gününe her zamanki günlerden biriymiş gibi başlar.
 Belki de her zamanki intihar denemelerinden birini gerçekleştirme planı yaparak… İkinci kattaki çocuklarının kurabiye ve sütlerini hazırlar odalarına koyar.
 Sonrasında odalarını kapatarak dikkatlice kapının aralıklarını bantlar. Aşağı iner ve fırının gazını açarak kafasını fırından içeri sokar…

Plath hayranları, intiharında büyük etkisi olduğunu düşündükleri için Hughes’dan ciddi derecede nefret eder.

”Çünkü nerede olursam olayım –bir gemi güvertesinde, Paris’te bir sokak kafesinde ya da Bangkok’ta- hep aynı sırça fanusun içinde kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım.”

Dibi bilirim, diyor.
En büyük kökümden bilirim onu:
Seni korkutur.
Ben korkmam oradan: ben oraya gittim.
Deniz mi içimde işittiğin,
Onun doyumsuzlukları mı?
Yoksa hiçbir şeyin sesi mi, şu senin deliliğin hani.
Bir gölgedir aşk.
Nasıl da yalan söyler ağlarsın ardından.
Dinle: bu onun toynakları: alıp başını gitti, at gibi.

Hayattayken daha çok şair yanıyla bilinen Plath, ölümünden sonra kişiliğiyle ve öz geçmişiyle neredeyse efsaneleşti.
 Bunların ötesinde, hem psikiyatrik tedavilerini, çocukluğunda yaşadığı hüsranları, üniversite yıllarını ve şair kocasıyla gelgitli ilişkilerini yansıtan, hem de oldukça zeki bir genç kadının yeteneğinin emareleri olan öyküleri de sadece “Plath’onikler” değil, iyi edebiyat meraklıları için de gizli bir hazine oldu.
İlk basımı, popüler dergilerde yayımlanmış on üç öykünün derlemesi olarak sunulan Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal Kitabı, Plath’tan kalan arşivin tekrar elden geçirilmesiyle ortaya çıkan malzemenin ışığında genişletilmiş ve hem yayımlanmış diğer öykülerinin hem de güncesindeki kurgusal notlarıyla öykü taslaklarının eklenmesiyle Sırça Fanus dışındaki tüm düz yazılarını barındıran önemli bir yapıt haline gelmiştir.

BEN OLSAM:))

Sylvia Plat yerinde ben olsaydım, dahiliğimin ve kariyerimin ayrıca da zeka fışkıran düşüncelerimin farkında olarak, o adamdan ayrılır, başka bir ülkeye taşınır, en iyi psikologdan yardım alırdım. 
Yeni bir iş ve ortama girerek hayatımı sil baştan yaşardım. 

Daha çok yazar, daha çok üretir ve bu artı yönümün avantajlarından faydalanırdım. 
Küllerimden yeniden doğar, çevremdeki herkesin üzerine bir kalem çeker, dağ başında ki yaşamıma yeni yoldaşlar edinirdim. 

İnsanoğlu / İnsan kızı başına gelen sorunu çok iyi analiz etmeli bundan sonra ki adım da ne yapmalıyım ? diye çok ca düşünmeli. 
İntihar asla bir son olmamalı, acizlerin zayıfların karakteri olmayan insanların işi o.
Ne zaman canım sıkılsa hemen diyorum ki bu kötü ruhun seni ele geçirmesine izin verme sen değerlisin diyorum. 

Evine hayatına aldığın dostların veya eş olarak gördüğün kişiyle yanlış bir karar almış olabilirsin. 
Önemli olan zararından neresinden dönersen kardır, yeniden başla yeniden başla şu film gibi aynen:)))Kartal Eddie ben bu kadar azim dolu ve hayata yeniden başlanabileceğini gösteren bir film görmedim.
Kendinize iyi bakın dostlarım, sevgiler hepinize. 










Previous
Next Post »